SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-CİHAD VE’S-SİYER

<< 1253 >>

باب: كراهية السفر بالمصاحف إلى أرض العدو.

129. DÜŞMAN TOPRAKLARINA MUSHAF GÖTÜRMEK İYİ DEğİLDİR / MEKRUHTUR

 

وكذلك يروى عن محمد بن بشر، عن عبيد الله، عن نافع، عن ابن عمر، عن النبي صلى الله عليه وسلم. وتابعه ابن إسحاق، عن نافع، عن ابن عمر، عن النبي صلى الله عليه وسلم.وقد سافر النبي صلى الله عليه وسلم وأصحابه في أرض العدو، وهم يعلمون القرآن.

Bu hüküm Muhammed İbn Bişr - Ubeydullah - Nafi' - İbn Ömer - Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem senediyle rivayet edilmiştir. İbn İshak - Nafi' - İbn Ömer - Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem senediyle bu rivayette belirtilen hususu ele alan başka bir nakil de bulunmaktadır.  Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabı düşman topraklarına sefer düzenlemiş ve Kur'an'ı öğretmişlerdir.

 

حدثنا عبد الله بن مسلمة، عن مالك، عن نافع، عن عبد الله بن عمر رضي الله عنهما: أن رسول الله صلى الله عليه وسلم نهى أن يسافر بالقرآن إلى أرض العدو.

 

[-2990-] Abdullah İbn Ömer r.a.'in naklettiğine göre ResuI-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem düşman topraklarına yolculuk yapıldığı zaman Kur'an'ın götürülmesini yasaklamıştır.

 

 

AÇIKLAMA:     İmam Buhari başlık altında Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile ashabının düşman topraklarına gidip Kur'an'ı öğretmelerine değinerek şuna işaret etmek istemiştir: Resulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem düşman topraklarına giderken götürülmesini yasakladığı husus Kur'an'ın kitap olarak, yazılı mushaf halinde götürülmesidir; Kur'an bilgisinin götürülmesi yasaklanmamıştır. Söz konusu yasağın gerekçesi ise Kur'an kitabını düşmanların ele geçirebileceği endişesidir. Mühelleb ise İmam Buhari'nin bu başlık ve başlık altında yer verdiği rivayetler ile şuna değindiğini iddia etmiştir: "Güçlü ve kalabalık bir ordu ile sayıca az olan bir birlik arasında yanlarında Kur'an kitabını bulundurmak bakımından fark vardır; güçlü ve kalabalık ordu yanında Kur'an taşıyabilir fakat küçük bir birliğin taşıması yasaktır." Her şeyin en doğrusunu sadece Allah bilir.

 

İbn Abdilberr şöyle demiştir: "Fakihler, düşman tarafından alt edilmeleri ihtimal dahilinde olduğu için küçük askeri birliklerin düşman topraklarına sefer düzenledikleri zaman yanlarında mushaf taşımamaları gerektiği konusunda icma etmişlerdir. Fakat düşman güçlerine karşı üstün geleceği düşünülen güçlü ve kalabalık bir ordunun sefere çıktığı zaman yanında mushaf taşıyıp taşıyamaması konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır: İmam Malik'e göre Mushaf taşımak düşmangüçlerine üstün gelme veya onlar tarafından mağlup edilme ihtimalleri göz önüne alınmaksızın mutlak olarak yasaktır. Ebu Hanife bu iki durumu birbirinden ayırarak hüküm vermiştir; galip geleceği düşünülüyorsa taşınabilir aksi halde taşınmaz. Şafiiler ise ordunun mushaf taşımasının mekruh olması hükmünü düşmana mağlup olma endişesinin bulunup bulunmamasına bağlamışlardır; bu endişe varsa mushaf taşımak mekruhtur aksi halde değildir. Bazı Şafii alimler bu konuda Malikilerle aynı görüştedir."

 

Bazı alimler bu hükümden esinlenerek Müslüman olmayan bir kimseye mushaf satmanın yasak olduğunu söylemişlerdir. Çünkü her iki durumda karşılaşılması muhtemel endişe şudur: Müslüman olmayan kimseler Kur'an mushafını ele geçirdikleri zaman ona karşı saygısızlık gösterebilirler. Bunun haram olduğu konusunda hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Bu konunun ayrıntılarındaki görüş ayrılığı ise böyle bir satışın gerçekleşmesi durumunda yapılan satış sözleşmesinin geçerli olup olmadığıyla ve alıcıya Kur'an üzerindeki mülkiyetini düşürmesinin emredilip edilemeyeceğiyle ilgilidir.

 

Bazı bilginler bu rivayete bakarak Müslüman olmayan kimselere Kur'an öğretmenin yasak olduğu sonucunu çıkarmışlardır. Fakat bu konuda görüş ayrılıkları bulunmaktadır: İmam Malik'e göre Müslüman olmayanlara Kur'an öğretmek herhangi bir kayıt olmaksızın (mutlak olarak) yasaktır. Ebu Hanife ise bu tür bir öğretimin mutlak olarak caiz olduğunu söylemiştir. İmam Şafii'den konuyla ilgili olarak iki ayrı görüş naklediimiştir. Bazı MalikHer ise şöyle bir ayırım yapmışlardır: Kur'an'ın küçük bir bölümünü öğretmek caizdir. Nitekim bu şekilde Müslüman olmayanlara karşı delil de arz edilmiş olur. Fakat fazla öğretmek caiz değildir. Herakleios kıssası bu son görüşü destekler mahiyettedir. Çünkü Resulullah (s.a.v.) ona Kur'an'dan ayetler yazmıştır. İmam Nevevi bu tür mektuplarda kısa kısa ayetlerin yazılabileceği konusunda alimler arasında görüş birliği bulunduğunu söylemiştir.

 

 

باب: التكبير عند الحرب.

130. SAVAŞ SIRASINDA TEKBİR GETİRMEK

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا سفيان، عن أيوب، عن محمد، عن أنس رضي الله عنه قال: صبح النبي صلى الله عليه وسلم خيبر، وقد خرجوا بالمساحي على أعناقهم، فلما رأوه قالوا: هذا محمد والخميس، محمد والخميس فلجؤوا إلى الحصن، فرفع النبي صلى الله عليه وسلم يديه وقال: (الله أكبر، خربت خيبر، إنا إذا نزلنا بساحة قوم فساء صباح المنذرين). وأصبنا حمرا فطبخناها، فنادى منادي النبي صلى الله عليه وسلم: إن الله ورسوله ينهيانكم عن لحوم الحمر، فأكفئت القدور بما فيها.تابعه علي، عن سفيان: رفع النبي صلى الله عليه وسلم يديه.

 

[-2991-] Enes İbn Malik r.a. anlatıyor: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sabaha karşı Hayber'e vardı. Yahudiler omuzlarında çalışma aletleri ile dışarı çıktılar. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i karşılarında görünce: "Muhammed ve ordusu! Muhammed ve ordusu!" diye bağrışmaya başladılar ve hemen kaleye sığındılar. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ellerini kaldırarak şöyle seslendi: ....... (Allah en büyüktür, artık Hayber'in işi bitti). Biz bir düşman topluluğun yaşadığı yere girdiğimizde kendilerine (inzar edilen) apaçık uyarılar yapılan kavmin sabahı ne kötü olur / sabahı aydınlık olmaz."

 

Biz bu fethin olduğu gün merkepler kesip pişirdik. Bu sırada ResuI-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem görevlendirdiği birisi şöyle bağırıyordu: "Allah ve Resulü, merkeplerin etlerini yemenizi yasaklıyor!" Bunun üzerine bütün kaplar içindekiyle birlikte yere döküldü.

 

 

AÇIKLAMA:     Bu başlık altında savaş sırasında tekbir getirmenin caiz veya meşru olduğu anlatılmıştır. 

Evcil merkeplerin etinin yasaklandığına dair duyuruyu yapan sahabi Ebu Talha'dır.

 

Hadisle ilgili ayrıntılı açıklama için bkz. Kitabü'l-meğazı, Bab, 38.